Sarı Hoca Hazretleri


Sarı Hoca Hazretleri, Kırkağaç’ın saygın, ulu erenidir. Kurtuluş Savaşı biterken yaşanan bir olay onun zaten var olan saygınlığını daha da attırmış, onu efsaneleştirmiştir. Hikaye söyle anlatılır: Yunan kuvvetleri Mustafa Kemal ordularının önünde kaçıp giderken arkasında bıraktığı kasabaları da bir bir yakmıştır. Kırkağaç Ovası’na geldiğinde Kırkağaç’ı da ateşe vermek hazırlığında iken, bir de görürler ki tüm kentin üstünü siyah dumanlar bürümüştür. Sarı Hoca semtinden kasabanın üzerine yoğun bir duman bulutu yayılmaktadır. Bunun üzerine “Kırkağaç zaten kendi kendine yanıyor” diyerek, şehri yakmaktan vazgeçerler.

Sarı Hoca Hazretleri hakkında bir diğer efsane de, Sıdan Hoca ile onun arasındaki bir olayı dile getirir. Sıdan Hoca, aslen Horasan erenlerinden olup, Sındırgı’nın Sıdan Yaylası’na yerleşmiştir. Zaman zaman Sarı Hoca’ya bir sepetin içinde kar gönderir. O zamanların imkanları içinde Sıdan Yaylası’ndan Kırkağaç’a karın erimeden gelmesi elbette ki mucizevi bir olaydır. Efsaneye göre Sarı Hoca da her seferinde ayni sepetle pamuk içinde ateş gönderirmiş. Yani yazın yayladan sıcağa karşı kar, kışın da aynı sepetle soğuğa karşı pamuk içinde ateş gönderilmesi her iki erenin büyüklüğünü ifade ediyor. Söylentiye göre, Sarı Hoca bir defasında kar getiren elçiye “Erenlere selam söyle, yaylada dervişlik yapmak kolaydır, gelsin burada birlikte çalışalım” demiş. Selamı alan Sıdan Hoca bundan alınır, yine sepetine kar doldurup Kırkağaç’a gelir ve Sarı Hoca’ya sitemini belirtir. Biri pamuk içinde ateş bulunan, diğeri de içinde kar olan sepeti çıkartır ve önlerine koyarlar. Bir tarafta ateş pamuğu yakmamaktadır, öte yanda da eriyen karın suyu sepetten akmamaktadır. O anda ikisi de mutlu, tütünlerini keyifle içme Tam bu sırada ayakkabı tamircisi olan San Hoca’ya bir bayan müşteri gelir. Sıdan Hoca’nın gözü bir ara hanım müşterinin beyaz topuğuna takılınca, o ana kadar sepetteki karın damlamayan suları sepetten damlamaya başlar. Sarı Hoca da bunun üzerine “İşte benim sana söylemek isteyip de senin alındığın buydu” der. Sarı Hoca ile ilgili bir diğer söylenti de Sarı Hoca’nın laki ulu selvi ile ilgilidir. İnanışa göre, bu ulu selvi her sabah erken saatte kıbleye doğru eğilirmiş. Bunu ancak gönül gözü açık olanlar görebilirmış. Bir gün bu konu açıldığında birisi böyle bir olaya inanamayacağını ifade eder. Onun üzerine bu öyküyü ispatlamak isteyen diğeri, inanmayanın ‘testimenini’ (bir eşit mendil) ister. Ucuna bir düğüm atar ve kıble yönünde yere koyar. Sabah uyandıklarında görürler ki mendil selvinin tepesindedir.

Sarı Hoca efsanesinin bir de 1974 versiyonu vardır. Tarih oldukça yeni olduğu bu hikayeye canlı tanıklık edecekler halen aramızdadır. Kıbrıs çıkartmasında en ön saflarda kahramanca çarpışan askerlerden biri özellikle dikkati çekmektedir. Silah arkadaşlarından birisi ona kim olduğunu ve memleketini sorar. O da cevap olarak “Bana Kırkağaç’lı Sarı Hoca derler, Kırkağaç’a gelip de kime sorsanız gösterirler” der. O asker terhis olduktan sonra silah arkadaşını ziyaret için Kırkağaç’a gelir ve Sarı Hoca’yı sorar. Tabii ki soruya muhatap olan kişi şaşkınlık içinde kalır (Bu hikaye soruya muhatap olan kışinin ağzından anlatılmıştır. Aynı hikaye bir de Sarı Hoca’nın subayının ağzından, aynı kalıp içinde anlatılır).

Yine aynı hikayenin bir de Kore Savaşı sonrası yaşanmış şekli vardır. Yukarıdakine çok benzeyen bu hikayede ise Kore Savaşı’na katılan bir yüzbaşının Sarı Hoca’yı aramak için Kırkağaç’a gelişi anlatılır. Hikayeye göre yüzbaşı Sarı Hoca’yı rahmetli Mücellit Mehmet Efendi’ ye sormuştur.